Topluluk Önünde Akıcı İngilizce Konuşmanın Püf Noktaları

Şirketiniz ve ekibiniz içerisinde İngilizce iletişim kurarken kendinize güveniyorsanız, yabancılarla toplantı ve müzakerelerde kendinizi doğru ve profesyonel bir İngilizce ile ifade edebiliyorsanız artık sıra bir sonraki adıma gelmiş demektir: topluluk önünde İngilizce konuşmak!
Konferanslar, kongreler, fuarlar ve zirveler artık iş hayatının önemli bir parçasını oluşturuyorlar. Bu tür ortamlarda yabancı tanıdıklarınız ile karşılaştığınızda onlarla sosyal İngilizce konuşursunuz. Small talk olarak da adlandırılan bu konuşma esnasında dikkat etmeniz gereken konuları ve farklı kültürlerden kişilerce yanlış anlaşılmamak için sunduğumuz ipuçlarını bu blog yazımızda bulabilirsiniz.
Bu tür bir sohbeti panelist veya moderatör olarak sahnede yaptığınızda ise işler biraz daha değişebilir. Çünkü İngilizce konuşmanın dışında çoğu kişide bir de topluluk önünde konuşmanın getirdiği bir heyecan doğar. Ama iş hayatında ve iş ile ilgili etkinliklerde İngilizce iletişim kurmakta zorlanmayan kişiler panellerde de rahatlıkla yer alabilir, görüşlerini profesyonel İngilizce ile dile getirebilirler.
Bu yazıda topluluk önünde, sahne üstünde yapılan İngilizce oturum ve panellerde sıklıkla kullanılan İngilizce ifadeleri ele alacağız. İngilizcede Discourse Markers olarak da tanımlanan bu ifadeler, topluluk önünde konuşurken cümleleriniz arasındaki boşlukları doldururlar ve konuşmanızı mantıklı, akıcı bir yapıya oturturlar.
- For those who don’t know me…
Panelin başında dinleyicilere kendinizi tanıtmak için kullanabileceğiniz bir cümle. Genellikle moderatörler hakkınızda bir ön bilgi verir ancak eğer kısa biyografiniz organizatör tarafından okunmuyorsa veya bu tanıtıma ek bir bilgi paylaşmak isterseniz, cümlenize bu ifade ile başlayabilirsiniz. Bazı örnekler:
- For those who don’t know me, my name is Jenny and I am the Business Development Director of […]
- For those who don’t know me, I am a member of the executive team at […]
- Keep my remarks short
Panellerde konuşmacılara tanınan süreler sınırlıdır. Bu sürenin dışına çıkmak hem organizatörleri zor durumda bırakır hem de sizden sonra konuşacak kişilere saygısızlık olarak algılanabilir. Bu yüzden panel öncesinde prova yapmanızı ve vermek istediğiniz mesajlar için gerekli konuşma süresini belirlemenizi öneririz. Konuşmanızın en başında zaman kısıtlamasının farkında olduğunuzu ve size ayrılan süre kadar konuşacağınızı belirtmek diğer kişilere duyduğunuz saygıyı ve profesyonelliğinizi yansıtacaktır. Örnek cümleler ve alternatifler:
- I am of the busy program today. So I will try and keep my remarks brief.
- I promise to keep my remarks short.
- I’m not going to take up too much of your time and share some key issues only.
- That being said
Bu ifadeyi daha önce yapmış olduğunuz bir açıklamanın aksine bir şey söylemek istediğinizde kullanırsınız. Konuşma dilinde kullanılan bu İngilizce ifadenin yazı dilindeki eş anlamlısı Notwithstanding that ifadesidir ki, bu ifade de sıklıkla İngilizce sözleşmelerde önümüze çıkar. That being said ile başlayan cümle örnekleri ve diğer alternatif kullanımlar:
- We believe in encouraging cross-functional teams. That being said, some projects may have to be run by a specific department.
- The company has achieved great success last year. Having said that, I believe there is still room for improvement.
- One more point I’d like to make
Panelde size ayrılan zaman bittiyse ancak olmazsa olmaz bir şey daha eklemeniz gerektiğini düşünüyorsanız bu cümleyi kullanabilirsiniz. Veya söylemek istediğiniz bir şeyi unuttuysanız ya da panel esnasında eklemek istediğiniz bir düşünce oluştuysa, bu durumlarda da açıklamanıza bu ifade ile başlayabilirsiniz.
- There is one more point I’d like to make in regard to income.
- There is just one more point I’d like to add In China, we have…
- The case in point
Bu ifadeyi konuyu daha önce konuşmanız esnasında bahsettiğiniz bir örneğe veya duruma atıf yapmak için kullanırsınız. Bu ifade Türkçeye “söz konusu durum ya da örnekte de olduğu gibi” şeklinde tercüme edilebilir.
Diyelim ki; inşaat sektörü ile ilgili bir panelde konuşmacısınız. Şirketiniz bir kaç ay önce Alman bir inşaat şirketi tarafından satın alındı. Konuşma esnasında inşaat malzemesi üreten fabrikalara yatırım yapan yabancı şirketlerden bahsediyorsunuz ve konuşmanızın başında şirketinizin yabancı bir yatırımcı tarafından satın alındığına değindiniz. Konuşmanızın devamında “the case in point” dediğinizde, kendi şirketinizdeki satınalma örneğini kastediyorsunuzdur.
- Some cultures prefer to have a lot of detail in presentations. Others, the Anglo-Saxon nations being the case in point, really appreciate presentations that are concise.
- It is important to protect your confidential data and make other parties aware of its importance. Signing of a confidentiality agreement with subcontractors is a case in point.
“Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince referans gösterilmeden yayınlanamaz”