Global İş Dünyasından İngilizce İfadeler – 2
İş dünyasında belki de sıklıkla duyduğunuz ama henüz kullanmadığınız ya da anlamını merak ettiğiniz deyimleri listelemeye devam ediyoruz. Bu yazı serisinin ilkini (ilk 7 deyim) burada bulabilirsiniz. Bu yazıda iş hayatında, özellikle konuşma dilinde, sıklıkla duyduğumuz 7 İngilizce fiili ve farklı cümlelerde kullanımlarını paylaşıyoruz.
to broaden/expand one’s horizon: ufuk açmak, ufkunu genişletmek
- Job rotations and leadership programs can develop young professionals’ skills and broaden their horizons by exposing them to other areas of the business.
- What better place than Silicon Valley is there to broaden your horizon?
- Traveling certainly broadens one’s horizons.
- Mary has never left the country. She seriously needs to broaden her horizons.
to give a heads up: önden haber vermek, önceden uyarmak
- I just wanted to give you all a heads up that we will be talking about changes to company policies at the meeting tomorrow.
- Make sure to give the staff a heads up about the audit tomorrow morning. We don’t want anyone coming to the office unprepared.
- Could you give me a heads up if the board meeting is happening?
to keep someone in the dark: birini haberdar etmemek, bilgilendirmemek, gerçeği saklamak
- The management of the bank deliberately ignored the customers’ requests and kept them in the dark.
- She thought you shouldn’t be kept in the dark but should be told as soon as possible.
- He kept me in the dark about his plan to start a new business with my brother.
to provide an insight: bir konuya ışık tutmak, bir konuda detaylı bilgi vermek
- The purpose of this seminar was to provide an insight into essential negotiation skills.
- He is a manager that can provide his juniors with great insight. He will help this company go far.
- The research provides an insight into the theory of evolution.
to streamline (a process) : sürecin daha hızlı ya da etkili olması için düzene sokmak, en az direnç oluşturacak şekilde en verimli şekle getirmek
- The company streamlined its operations by removing whole layers of management.
- The business is looking for ways to streamline production.
- I hired someone to streamline the whole process in my department.
to strike a balance: ortak nokta bulmak, uzlaşmak, orta yolu bulmak, hesapları dengelemek
- In order to be successful with this product we have to strike the balance between quality and affordability.
- The political party must strike a balance between the right wing and the left wing.
- You have been coming in looking very tired. I think you should strike a balance between your social life and work life.
to take for granted: değerini hafife almak, kıymetini bilmemek, bir şeyin olması gerektiği gibi olduğunu düşünmek, doğal karşılamak
- We take so many things for granted these days: electricity, running water, cars.
- The boss takes us for granted, but if we weren’t here, this whole company would collapse.
- I took it for granted that I would find the perfect job.
- We took it for granted that they would offer to pay for their share, but we were wrong.
İş hayatında düşüncelerinizi, ihtiyaçlarınızı ve isteklerinizi İngilizcede doğru şekilde aktarmak için yalnızca İngilizce bilmek yeterli değildir. İş İngilizcesi veya profesyonel İngilizce bambaşka bir dildir. Genel İngilizce becerileriniz Intermediate seviyesine geldikten sonra profesyonel İngilizce öğrenmeye başlayabilirsiniz.
Ancak, iş hayatında kullanılan İngilizceyi öğrenmek için bir İngilizce öğretmeni ile değil, kurumsal hayatı yakından tanıyan, iş tecrübesine sahip ve ana dili seviyesinde İngilizce konuşan eğitmenler ile çalışmanız sizin daha kısa sürede, daha verimli bir şekilde profesyonel İngilizce konuşmanızı sağlayacaktır.
“Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince referans gösterilmeden yayınlanamaz”